Kadıköy’de 5 Çayı Trans Günce ile Söyleşi
Kent kültürü, görünürlük ve sessiz direnişin küçük anları…
Kadıköy, İstanbul’un belki de en özgür nefes alınan noktası. Moda Parkı’nda yürüyen kalabalık, sokak müzisyenlerinin hafif dalgalanan sesi ve akşamüstü rüzgârının taşıdığı tuz kokusu… Bu kez tüm bu atmosfer, uzun süredir sosyal medyada “Trans Günce” adıyla bilinen, trans bireylerin günlük hayatını, mücadelesini ve duygu dünyasını sade bir dille anlatan bir ismi ağırlıyor.
Bir kafede buluşuyoruz. Masada iki fincan ıhlamur, hafif buharla birlikte yükselen yumuşak bir sakinlik var.
Söyleşi
“İnsan olmanın kendisi zaten mücadele. Bizimki sadece biraz daha görünür.”
– Trans Günce kimdir? Bilmeyenler için kendini nasıl anlatırsın?
Kısaca söyleyeyim: Ben sıradan bir insanım. Sıradan dediysem, bunu kötü anlamda değil… Aslında hepimiz sıradanız, ama bazı kimliklerimiz yüzünden gündelik hayatımız daha görünür, daha tartılı, daha yargılanır hale geliyor. Trans bir kadın olarak yaşadığım her an, bir tür kayıt gibi hafızama işleniyor. Ben de bu kayıtları “günce” haline getiriyorum. İnsanların bizlere sadece sansasyonel başlıklarla değil, normal yaşamlarımızla da bakması için.
– Günlük hayatta seni en çok yoran şey ne?
Yorgunluğun kaynağı fiziksel değil, duygusal oluyor. Mesela bir resmi kurumda işlem yaparken “acaba bugün sorun çıkar mı?” diye düşünüyoruz. Bu bile bir yük. Kadıköy gibi semtlerde nefes almak daha kolay, ama İstanbul’un geneline baktığında hala temkinli olman gerekiyor. Bu temkin hali insanın ruhunda iz bırakıyor.
– Ama bir yandan da İstanbul’da özellikle Kadıköy’de çok güçlü bir dayanışma atmosferi var, değil mi?
Kesinlikle. Kadıköy bir sığınak gibi. Kimse sana garip garip bakmıyor. İnsanlar zaten kendi hayatlarını yaşıyor. Burada 5 çayı içmek, herhangi biriyle sohbet etmek, sanki çok doğal bir şeymiş gibi oluyor. Aslında doğal da. Biz bunu savunuyoruz: Normal olmayı. Çünkü trans bireyler de toplumun parçası. Hayatın, esnafın, sokakların, vapur kuyruklarının, market raflarının parçası…
– Hikâyelerini neden paylaşmaya başladın?
Aslında başlangıç nedeni biraz kırgınlık, biraz umut. Ben yaşadıklarımı yazmaya başladıkça şunu gördüm: İnsanlar trans bireyleri hep uç örneklerle tanıyor. Bir trans kadın sabah işe gidip geliyor, akşam evde çayını demleyip dizisini izliyor. Ama kimse bunu görmüyor. Günceyi bu yüzden açtım. İnsanlara “Bakın hepimiz aynı hayatı yaşıyoruz” demek için.
– Paylaşımlarının altına gelen destek mesajları nasıl hissettiriyor?
Bazen çok duygulanıyorum. “Seni okuyunca trans bireylere bakış açım değişti” diyenler oluyor. Bu, bütün mücadeleyi anlamlı kılıyor. Bir insanın zihnindeki bir perdeyi kaldırabilmek… Bu çok değerli.
– Peki, bu yolda seni en çok güçlendiren şey ne?
Dostluk. Gerçek dostlar kimlik sormaz, kimlik tartışmaz, kimlik üzerinden tanım yapmaz. Bana “Sen olduğun için varsın” diyen dostlarım olmasaydı bu kadar güçlü duramazdım. Bir de şöyle bir şey var: Yıllar içinde kendini sevmeyi öğrenince, dışarıdaki sesler daha az zarar verir hale geliyor.
– Sence toplumda trans görünürlüğü nereye doğru gidiyor?
Ben ilerlediğimizi düşünüyorum. Yavaş ama ilerliyoruz. Göz ardı edilen, görmezden gelinen hayatların artık bir sesi var. Tek istediğimiz, bir gün bu söyleşilerin bile gereksiz hale geldiği bir toplum. Çünkü bir insanın kimliği, söyleşi konusu olmak zorunda değil. Sıradan olsun istiyoruz; işte o zaman gerçek eşitlik olur.
2026 ya 1 kala Kapanış
Söyleşi bittiğinde, Moda sahiline doğru yürürken Günce’nin söylediği bir cümle aklımda asılı kalıyor:
“Biz sadece yaşamaya çalışıyoruz. Yaşamak bir hak ve bu hakkı kimseye kanıtlamak zorunda değiliz.”
Kadıköy’ün akşam ışıkları yanarken, bu cümle çok daha güçlü bir anlam kazanıyor. Basit bir 5 çayı sohbeti bile bazen toplumun aynasına dönüşebiliyor. Ve o aynada herkesin kendine ait bir yansıması var.




Yorum gönder